Son yıllarda birçok meslek dalı, teknolojinin ve sosyoekonomik değişimlerin etkisiyle büyük bir dönüşüm geçiriyor. Ancak bazı meslekler, teknolojiyle yarışamayıp adeta tarih sahnesinden silinme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor. İşte bu bağlamda, hemen hemen herkesin unutmaya yüz tuttuğu veya ilgisini kaybettiği bir mesleğin, son temsilcisi ile yapılan bir röportaj dikkat çekiyor. Bu meslek dalı, toplumumuzun geçmişine ışık tutarken, günümüzün koşullarıyla bağdaştırılması zor olan bir alanı temsil ediyor.
Gelişen teknolojiler, özellikle otomasyon ve dijitalleşme, birçok sektörde devrim yarattı. Bir zamanlar herkesin saygı duyduğu ve toplumda kendine yer edinen meslekler, genç kuşağın ilgisini çekmekte güçlük çekiyor. Örneğin, eğer bir zamanlar sokaklarda rastladığımız çıraklar ve ustalar vardıysa, şimdi yeni teknolojiler ile donatılmış makineler ve yazılımlar bu boşluğu dolduruyor. Böylelikle geleneksel meslekler, öncelikle ekonomik nedenler ve sonrasında toplumsal değer kaybı nedeniyle göz ardı ediliyor. Ancak bir meslek dalı var ki, tarihsel ve kültürel açıdan önemi hala kaybolmuş değil. İşte o meslek, geçmişimizden günümüze uzanan bir köprüydü ve şimdi yalnızca tek bir temsilcisi kaldı.
Bu nadir meslek dalının son temsilcisi Zeki Bey, 68 yaşında ve yıllardır bu geleneği sürdürmeye çalışıyor. Zeki Bey, “Son yıllarda gençler bu işleri yapmak istemiyor. Onların gözünde gelecekte olmayacak bir meslek olarak görüyorlar,” diyerek derin bir üzüntü içinde hislerini ifade ediyor. Zeki Bey'in çalıştığı alan, fiziksel beceri ve el işçiliği gerektiren bir meslek dalı. Özellikle küçük atölyelerde ve yerel dükkanlarda yapılan bu işler, artık sanayileşme ve işgücü maliyetleri nedeniyle yavaş yavaş yok olma noktasına geldi.
Zeki Bey, mesleğinin önemli bir yönünü ve tarihsel bağlamını bizlerle paylaştı. “Geçmişte, insanlar; ailelerini bu mesleği yaparak geçindirir, ustalarından öğrenirlerdi. Bugünse, her şey üretim bandında ve otomasyon ile yapılıyor. Elde yapılan her şey, bir kıymetken, artık sıradan bir hizmet olarak algılanıyor,” dedi. Zeki Bey, geleneksel el işçiliğinin önemini, hem kültürel miras hem de işlerin ruhuna sahip olmanın değerini vurguladı.
Son zamanlarda Zeki Bey, işini sürdürmek için gençlerden daha fazla ilgi görmeye çalıştığını dile getirdi, ancak bu çabalarının sonuç vermediğini de gözlemliyor. “Benim mesleğimde; yalnızca fiziksel beceriler değil, aynı zamanda bir sanat ve ustalık var. Gençler sadece çabalarına karşılık olarak para kazanmayı düşünüyorlar. Sanat yapmak, kültürümüzü yaşatmak kimseyi ilgilendirmiyor,” diye ekledi. Geleneksel mesleklerin nasıl bir geçmişe dayandığını ve toplumumuzda ne kadar önemli yer tuttuğunu anlatan Zeki Bey, aslında bu durumun sadece onun mesleğiyle sınırlı olmadığını, birçok geleneksel iş kolunun benzer bir yolculuktan geçtiğini dile getirdi.
Yorucu ve zorlu bir işin ardından, Zeki Bey önümüzdeki yıllarda mesleğini bırakmayı düşünmediğini belirtiyor ancak tek başına bu yükü taşımanın da giderek zorlaştığını affediyor. Ancak tarih boyunca var olan birçok meslek dalının günümüzdeki durumu; yalnızca ekonomik faktörlerden kaynaklanmıyor, aynı zamanda kültürel etkileşimlerin, sosyal dinamiklerin ve yaşam koşullarının bir yansıması.
Ülkemizde zanaatkarlığı yaşatmanın önemi, yalnızca maddi kazanç sağlamaktan ibaret değil. Zeki Bey’in de bahsettiği gibi, bu meslekler; kimliğimizin, kültürümüzün ve geçmişimizin bir parçasını oluşturmaktadır. Gençlerin bu kültürel mirasa sahip çıkmaları gerektiğini savunan Zeki Bey’in başarısının sonunda, bir gün belki de bu mesleğin yeniden bir gençlik kazanacağına dair umut taşıyor.
Sonuçta, Zeki Beylerin, üzerindeki bu tarihi misyonu sürdürebilmek için daha fazla destek alması gerektiği ortada. Bu noktada yalnızca bireysel çabalar değil, toplumun her kesiminin kendine düşen sorumlulukları üstlenmesi, bu tür geleneksel mesleklerin korunmasına ve yaşatılmasına katkı sağlayacaktır. Zeki Bey’in hikayesi, geçmişle geleceği bir araya getirirken, aynı zamanda toplumumuzun gelişim sürecinde önemli olan değerleri de hatırlatmaktadır. Bizler de unuttuklarımızı hatırlayıp, kaybolan değerleri yeniden yaşatmanın, toplumun geleceği için ne kadar önemli olduğunu anlamalıyız.